Işınlanma Mümkün Mü?

Birçok bilim insanının araştırma konusu olmuş ve yıllardır tartışılan ışınlanma hakkında neler biliyoruz? Peki ışınlanma mümkün mü? Daha ayrıntılı bilgi almak için yazımızı okuyabilirsiniz.

Işınlanma Nedir?

Genel olarak ışınlanmayı tanımlayacak olursak, en basit haliyle, bir kişinin ya da eşyanın bulunduğu ortamdan bir anda başka bir ortama geçmesi olarak ifade edebiliriz. Işınlanma kelimesinin kökeni Yunancaya dayanmaktadır ve uzak kavramını ifade eden “tele” ile taşımak kavramını ifade eden “portare” kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Bilimsel olarak tanımlayacak olursak ışınlanma, diğer adıyla teleportasyon, bir maddenin bulunduğu herhangi ortamdan başka bir ortama moleküler olarak taşınması anlamına gelmektedir. Işınlanma deneyleri filmlere de gerçek hayata da oldukça yansımış ve bu konuda pek çok iddia ortaya atılmıştır.

İzlediğimiz birçok filmden ve bu konuda araştırmalar ve deneyler yapan bilim insanlarının çalışmalarından ışınlanma hakkında fikir edindik diyebiliriz. Öyle ki Cem Yılmaz’ın yer aldığı AROG filminde bu konu esprili bir şekilde ele alınmıştı. Elbette sinema dünyasında sadece Cem Yılmaz’ın filmi yok, dünya sinemasındaki örnekleri saymakla bitmeyeceğinden Türk Sineması’nın örneklerinden vermek daha kolay olacaktır. Çok eski sayılmayacak kadar uzakta olan “Turist Ömer Uzay Yolunda” gibi filmlerde de ışınlanmayla ilgili konulara çok çok üstün körü değinilmiş, filmin konusu haline getirilmiştir.

Bilim kurgu filmlerinin de olmazsa olmazlarından olan ışınlanma gerçekte mümkün olabilir mi? Bu konuya ilişkin 2017 yılında Çinli bilim insanları bir maddeyi ışınlanmayı başardıklarını iddia edene kadar herhangi bir somut veri bilim dünyasında bulunmamaktaydı. Çinli bilim insanlarının bu iddiaları sonrasında bilim dünyası da biraz harlandı diyebiliriz. Elbette Çinli bilim insanlarının bu çalışma iddiaları yalnız bırakılmadı. Diğer devletlerin de bu gibi benzer çalışmalar yaptıkları düşünülmeye başlandı.

Bunlardan biri ABD donanmasının yaptığı, ancak resmi kaynakların doğrulamadığı ışınlanma deneyidir. İddialara göre 1943 yılında yapılan bir deneyde birkaç ABD donanması gemisi ışınlanma yoluyla yaklaşık 600 mil açığa giderek geri dönmüştür. Ancak söylediğimiz gibi, deney resmi kaynaklar tarafından onaylanmamıştır. Bu tip deneylerin de zaten resmi kaynaklar tarafından onaylanacaklarını söyleyemeyiz. Genellikle bu tip deneylerden, olası kaza ve çeşitli riskler dolayısıyla insanoğlu yersiz korkulara kapılabilmektedir. Halkın paniğe kapılmasını engellemek amacıyla bu tip deneylerde hiç değilse ilk başlarda gizlilik ön planda olmaktadır.

Bunun yanı sıra teyit edilen ve doğruluğu kanıtlanmış en büyük hızın ışık hızı olduğunu biliyoruz. Işık hızı ise saniyede 300.000 km kadar mesafe ilerleyebiliyor. Bu hızla gidilebilecek en yakın galaksi bile çok uzun sürede varılabilecek bir nokta olarak kalıyor.

Işınlanma Hakkında Yapılan Çalışmalar

Işınlanma hakkındaki iddialara çözüm bulabilmek için kuantum fiziğine ve fiziğin alt dallarına yoğunlaşmak gerek. Kuantum fiziğine yalnızca ışınlanma konusunda rehber görevi yüklemek yanlış olur, zira kuantum fiziği ışık, elektron ve atomun nasıl bir yapısı olduğunu açıklayan birçok başarılı çalışmaya imza atmış fizikçinin hepimize rehber olacak nitelikte çalışmalarına sahip bir alan.

Aynı zamanda maddenin oluştuğu temel parçacıkları ve bu temel parçacıkların davranışlarını inceleyen fiziğin bu alt dalı; ışınlanma mümkündür diyen ve ışınlanmanın ölümcül sonuçları olabileceğini iddia eden iki farklı teoriye sahiptir.

Bunlardan ilki, “kuantum dolanıklığı” adı verilen teoridir ve bu teoriye göre, evrende eş olarak dolaşan bazı parçacıklar mevcuttur. Einstein, 1930’lu yıllarda adına “uzaktan hayalet etki” dediği ve evrende herhangi bir uzaklıkta bulunan bir maddenin aynı anda başka bir maddeyi de etkilediği şeklinde tanımladığı teorisinin bir bakıma saçma olduğunu da düşünüyordu. Çünkü bu kavram görelilik kanunu ile çatışmaktaydı.

Şimdi tekrar kuantum dolanıklığı teorisine dönecek olursak, bu teoriye göre ışınlanacak madde bir yerde yok olurken diğer yerde yeniden oluşur gibi düşünebiliriz. Yani kuantum dolanıklığının ışınlanma konusunda anahtar denilebilecek bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz.

İkinci teori ise “no-cloning” teorisi. Bu teori maddeyi taşıyabildiğimizi ve maddenin parçacıklarının aynı şekilde, tekrar oluşturulabileceği yönünde. Bu teori şu ana kadar size oldukça olumlu geldiyse de, teorinin ölümcül tarafını da açıklayalım.

Bu teoriye göre kaynak madde, ışınlanılan yerde maddenin yeniden oluşturulması için yok edilir. Yani burada düşünmemiz gereken ana konu “bilinç”. Bilinci devre dışı bıraktığımızda, herhangi bir noktada aniden belirmemizin pek bir anlamı kalmıyor. Bilincimiz olmadan biz biz olmadığımıza göre, bu teoriye göre gerçekleşecek ışınlanma sonucunda biz aynı biz olmuyoruz.

Sonuç:

Oxford Üniversitesi, Bristol Üniversitesi gibi birçok üniversitede yapılan çalışmalar; birçok farklı bilim adamının teorileri, iddiaları ve görüşlerine göre ışınlanma konusu hala bilinmezliğini sürdürmektedir. Önümüzdeki yıllarda ışınlanma konusunda pek çok farklı adım atılacağını farklı pek çok deney yapılacağını tahmin ediyor olsak da, sonuçlarını bilememekteyiz.

Işınlanmanın en büyük amaçlarından birinin iletişim konusunda güvenli ağlar sağlamak gibi amaçlar olduğunu bilmekteyiz. Bunun gibi birçok farklı amaç adına, örneğin Çin’de yapılan deney gibi, deneyler yapılmakta ve yapılmaya da devam edecek gibi duruyor.

Diğer Konu Başlıkları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlarda ilginizi çekebilir

Başa dön tuşu