Çernobil Faciası Neden Oldu? Türkiye’yi ve Dünya’yı Nasıl Etkiledi?
Takvimler 26 Nisan 1986 tarihini gösterdiğinde Ukrayna’nın Pripyat şehri yakınlarında neredeyse tüm Dünya’yı etkileyen bir olay yaşandı. İster adına Çernobil Faciası, ister Çernobil Kazası isterse Çernobil Reaktör Patlaması denilsin, bu kazanın olumsuz etkileri o kadar büyüktü ki, olaydan yıllar sonra doğan bebekler bile radyasyondan etkilendi.
Peki ama güvenlik önlemlerinin had safhada olduğu bu santralde kaza nasıl yaşandı? Ülkemizi ve tüm Dünya’yı nasıl etkiledi? Hep birlikte inceleyelim.
Bilindiği üzere kazanın yaşandığı bu bölge, o yıllarda henüz dağılmamış olan SSCB sınırları içerisindeydi. Soğuk savaş zamanlarının son yıllarının yaşandığı günlerde Sovyetler nükleer alanda da Amerika ile gövde gösterisi içerisindeydi.
RMBK-1000 tipi uranyum basınç modeliyle çalışan Çernobil nükleer santralinin temelleri 1970 yılında birinci ve ikinci ünitelerin kurulmasıyla atıldı. 1983 yılında üçüncü ve dördüncü ünitelerin kurulmasıyla santral daha büyük hale getirildi. Kazanın olduğu tarihte iki ek ünite daha kurulum aşamasındaydı ancak bu üniteler tamamlanamadı.
Ülkemizin Tarihi Zenginlikleri Nelerdir Adlı Makalemize de Bakabilirsiniz.
Santrale en yakın ( 3 Km ) yerleşim birimi olan Pripyat kentinde yaklaşık 50 Bin insan ve santrale ismini veren, 15 Km mesafedeki Çernobil‘de 12 Bin 500 insan yaşıyordu.
Çernobil reaktörünün patlamasına neden olan deneyin amacı neydi?
25 Nisan 1986 tarihinde santral yetkilileri, dördüncü ünitede bir deney yapmak üzere hazırlıkları başlattı. Bu deneyle olası bir ana güç kaynağının kaybedilmesi durumunda, türbinlerin ne kadar zaman daha ana pompalara güç sağlayabileceği ölçülmek isteniyordu. Bu nedenle 4 Numaralı reaktörde deney yapma kararı alındı.
4 Numaralı Reaktörde Patlama Nasıl Meydana Geldi?
26 Nisan sabahı mesai saatinin başlamasıyla birlikte deneye start verildi. Deney gereği güvenlik sistemleri bilerek devre dışı bırakıldı. Deneyin başlamasından yalnızca bir dakika sonra beklenmedik bir enerji dalgası oluştu. Acil durum sistemleri çalışmadı ve reaktörün yakıt maddesinde oluşan beklenmedik ısı artışı devasa bir patlamaya neden oldu. Bu patlamanın şiddeti o kadar büyüktü ki reaktörü koruma altına alan Bin tonluk üst kapak havaya uçtu. Isının 2 Bin derece üzerine çıkmasıyla birlikte yakıt çubukları hızla erimeye başladı. Bu olayın hemen ardından yeni bir patlama daha meydana geldi ve bu patlamayla birlikte reaktörü örten grafit maddesi alev almaya başladı. 2 reaktör çalışanı bu anda yaşamını yitirdi. Tam 9 gün boyunca söndürülemeyen yangınla birlikte çevreye yüksek miktarda radyasyon yayıldı.
Yangına müdahale etmek için kısa zaman sonra itfaiye ekipleri olay yerine geldi. Reaktöre saatte 250-300 ton su verildi. Ancak bu aşırı su müdahalesi, birinci ve ikinci reaktörleri su basma tehlikesiyle karşı karşıya getiriyordu. Farklı bir çare düşünen yetkililer reaktör üzerine helikopterle bazı maddeleri dökme kararı aldı. Buna göre, 5 Bin ton bor, bolomit, kurşun ve kil helikopterle tesisin üzerine boşaltıldı.
Tüm bu önlemlere rağmen yine de insan gücüne ihtiyaç vardı. Başta itfaiye ekipleri ve tesis çalışanları olmak üzere askeri personel ve sivil halktan yaklaşık 200 Bin kişi radyasyonun yayılmasını engellemek amacıyla hayatlarını hiçe sayarak olaya müdahale etti. En çok radyasyona maruz kalan kişilerde bu insanlar oldu.
Kaza yerine müdahale edenler yalnızca üçer dakikalık vardiyalar halinde çalışıyordu. Yalnızca 3 dakika çalışmalarına rağmen gerekli güvenlik ekipmanlarının bulunmaması sonucu, bu insanlar normal bir kişinin 650 yılda ancak alabileceği radyasyon miktarını dakikalar içerisinde aldı. Bu insanların çoğunda akut radyasyon sendromu gözlemlendi ve hayatını kaybedenler oldu. Yaşamaya devam edenlerin çoğunluğu hayati hastalıklara yakalandı.
Kasım ayına gelindiğinde patlayan reaktörü tamamiyle mühürlemek amacıyla 7 Bin ton çelik ve 410 Bin metreküp beton kullanılarak devasa bir lahit yapıldı. Bu devasa koruma kapak, patlayan reaktörün üzerine örtülerek olay yeri mühürlendi. 12 Aralık 2000 tarihinde tesis tam anlamıyla kapatılarak varlığına son verildi.
Çernobil Felaketinin Türkiye ve Dünya Üzerindeki Etkileri
Patlamanın sonuçları o kadar vahimdi ki Amerika’nın, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine attığı atom bombasından yaklaşık 200 kat daha fazla radyasyon çevreye yayıldı. Ukrayna, Rusya ve Belarus’ta 4 Bin civarında çocuk Tiroid kanserine, 30-50 Bin yetişkin insan radyasyonun sebep olduğu kanser türlerine yakalandı. Tam net sayı bilinmesede 5 Binden fazla insan öldü. Yaklaşık yarım milyon insan göç etmek zorunda kaldı. Yüzlerce milyar dolar maddi zarar meydana geldi.
Atmosfere yayılan radyasyon zamanla bulut oluşumlarıyla birlikte Karadeniz bölgesi üzerine gelerek yağmurla toprağa karıştı. O dönemlerde bu olayın sonuçları tam olarak idrak edilemiyordu. Dönemin sanayi ve ticaret bakanı Cahit Aral, karadeniz çayının herşeye rağmen sağlıklı olduğunu şu alaylı cümlelerle açıkladı:
”Karadeniz’e bir damla mürekkep düştü diye Karadeniz kirlenir mi? Radyoaktif çay daha lezzetlidir. Rusya’dan iyi bir şey gelmez. Ya komünizm, ya radyasyon” diyerek alaylı cümleler kurdu. Oysa kaza alanına binlerce kilometre mesafede bulunan İngiltere bile olayın ciddiyetini anlamış önlemler almaya başlamıştı. Diğer yandan Amerika, Türkiye’de 1980 ila 1996 yılları arasında beş ay geçirenlerden kan alınmasını yasakladı.
Kazadan henüz üç gün geçmişti ancak Doğu Karadeniz‘de radyasyon oranı tam yedi kat arttı. Sovyetlerin bile uyarmasına rağmen Türk yetkililer, Radyasyonun Türkiye’yi etkilemeyeceği tezini savunuyorlardı. Diğer yandan Avrupa ülkeleri Türkiye’den başta çay ve fındık olmak üzere birçok gıdanın alımını durdurdu. Bu ülkeler Türk mahsullerinde radyasyon tespit edildiğini açıklarken, Türk yetkililer olayı Batı Tezgahı diyerek geçiştirdi. Ancak mızrak çuvala sığmayacak, hakikat kendini gösterecek ve maalesef Türkiye’de kanser vakaları tam üç katına çıkacaktı.
Günümüzde bile Çernobil faciasının olumsuz etkilerini görmek mümkün. Uzmanlar 2056 yılına dek radyasyon sızıntısından kaynaklı onlarca yeni kanser türünün ortaya çıkacağını düşünüyor.