Gelecekle ilgili derin endişelerde ve geçmişin başarısızlıklarını düşünerek yaşamak birçok insanın sıklıkla düştüğü bir tuzak. Ben buna kısaca anda kalamamak diyorum. Sıkça düşülen bu tuzağa Latin ozan Horatius iki bin yıl önce “Carpe Diem / Anı yaşa” diyerek karşı durmuş. Günümüze kadar gelen birçok öğretide günü anlamlı yaşa, yaşanılan anın kıymetini bil anlamında kullanılan bu deyiş, birçok duygusal sıkıntıyı çözmekte altın değerinde bir düşüncenin ifadesi aynı zamanda.
Çünkü duygusal sıkıntılarımızın önemli bir kısmı anda kalamamakla ilgilidir. Ya zihnimizde sürekli geçmişin gevezeliklerini duyarız: “şu işi şöyle yapmasaydım, o sözleri sarf etmeseydim, daha çok çaba harcasaydım, keşke o kızla evlenebilseydim..” Şeklinde uzayıp giden bir listedir bu. Yahut mükemmel, sorunsuz bir geleceğin belki hiç gelmeyecek hayallerini kurarak andan, günün güzelliklerinden ve sorumluluklarından kaçarız. Bu noktada bunca yıllık terapi tecrübesinin bana öğrettiği şudur: Anı yaşamak ve anda kalmak duygusal sorunlarla ilgili çalışırken mutlaka verilmesi gereken bir eğitimdir. Terapi sürecinde güçlü bir destektir.
Anda kalma çalışmalarındaki birinci adım yavaşlamaktır. Yavaşlamak işlerimizde daha verimli olmamıza, daha doyumlu yaşamamıza bir alt yapı oluşturacaktır. İkinci adım odaklanmaktır. Yaptığımız işi düşünmek, sadece yaşadığımız ana odaklanmak etrafındaki objeleri görmek, ortamın kokusunu hissetmek, ortamın ısısının farkında olmak, zamanı ve mekanı kendimizle bütünleştirebilmek ve anı tüm hücrelerimizde hissedebilmek. Bunu başardığımız an duygusal sıkıntılarımıza çözüm bulma yolunda en temel adımı atmış oluruz.
Anda kalma eğitimleri verirken sıklıkla anda kalmayı unutmak gibi bir sorunla karşılaşırım. Yemeği, tadını hissederek, görerek koklayarak yemek istediği halde kişi anda kalmaya yeterince odaklanmadığı için genellikle bunu unutur. Sonuç olarak yemek yerken o anda olamadığından, anı yaşayamadığından yediği yemekten haz ve tat alamaz, içini yemekle doldurduğu halde duygusal olarak daima aç dolaşır.
Son kertede anda kalmak parça parça her anı “ben şimdi bunu yaşıyorum” diye kendine hatırlatma durumu değildir. Anı yaşama becerisi bir bütün olarak hayatı anlamlı bir yolculuğa dönüştürebilmekle mümkündür. Kişi hayatına bir anlam yükleyebildiği ölçüde anın duygusunu içinde taşır, geçmişin dehlizlerinde geleceğin ham hayalleri içinde yitip gitmeden hayatını yaşamaya değer hale getirebilir. Bu anlam yeri geldiğinde kendinle barışıklıktır, yeri geldiğinde kendini yıpratmadan üretken olabilmektir yada çevresine faydalı yaşayabilmektir, hayatın anlamı tamamen kişiseldir. Herkes için doğru bir hayat anlamı yoktur. Kendi ihtiyaçlarımıza göre vücut bulur. Anlamlı bir hayat bizi hem bir akış içinde hissettirecektir hem de gelecek ile yaşanılan zamanı birleştirip anda kalmayı anlamlı hale getirecektir.
Konu fazla kilolar olduğu zaman yemeden duramamaktan şikayetçi danışanlarımın muzdarip olduğu temel sıkıntı da tamamen anda kalamamakla ilgili. Oysa yediklerimizin lezzetini, hazzını hissetmeyi, hayatın tadını fark etmeyi amaç edinip, anda kalarak yaşamak anda kalarak yediğini içtiğini hissederek duygusal doygunluğu yakalamak, ince bir beden, sakin bir ruh için yapmamız gerekendir. Sadece fazla kilo sorunlarının değil, ailemizdeki, iş hayatımızdaki, kendi iç dünyamızdaki sorunların üstesinden gelebilmek hayat yolculuğunun keyfini her an çıkarabilmekle mümkündür kısaca. Sorunlarımızın çözümü anda gizlidir. Bu gizi çözmek için iki bin yıllık sloganı daha mutlu ve daha verimli yaşamın anahtarı olarak benimsemek gerek: Carpe Diem!
Bir yanıt yazın