Ben Neden Sevilmiyorum?
“Ben neden sevilmiyorum?” “Benim diğerlerinden farkım ne?” “Neden insanlar beni reddediyor?” sorularını belki yakın zaman diliminde kendinize sordunuz. Belki sevdiğiniz kadar sevilmediğinizi düşündünüz ve bu sizi çok üzdü. İnsanların en temel ihtiyacı olan şey sevgidir ve sevmek kadar sevilmek istemek de normaldir.
Sevmek ve sevilmek insanın doğasında vardır. İnsan sevildiği tarafından sevilmek ister. İlgi gösterdiği kişi tarafından ilgi görmek ister. Bu çok normal bir beklentidir. “Ben neden sevilmiyorum?” sorusunu bir yere kadar sormak normal bir durumdur ancak her yaşadığımız sorundan, her biten ilişkinin ardından, her yaşadığımız hayal kırıklığının ardından otomatik olarak “Ben neden sevilmiyorum?” gibi bir soru soruyorsak kendimizi soktuğumuz bu depresif durumdan kurtulmak zor olur.
İnsan zihninde neden sorusu mağduriyet duygusunu arttıran bir şeydir. Mağduriyet duygusunun altında insanın kendine acıma duygusu vardır. İnsan kendine acıdığında ve kendini mağdur hissettiğinde beyin kendini en güçsüz noktada görmektedir. Bu şekilde harekete geçme, olayları çözümleme, olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurma, muhakeme yeteneğini ortadan kaldırmış olmaktadır.
Beyin “Bu dünyada yalnızca ben sıkıntı yaşıyorum.” “Sadece ben sevilmiyorum” şeklinde düşünüyor ve bu sefer kişi kendine acımaya kadar gidiyor. Mağduriyet duygusu insanı aşağı çeken bir duygudur; bu yüzden “Ben neden sevilmiyorum?” şeklinde sürekli bir sorgulama haline dönüşüp sürekli depresif bir ruh haline bürünmek ve bir yanıt beklemek yerine her ilişkinin inişli ve çıkışlı dönemleri olabildiğini ve bu inişli çıkışlı dönemleri anlamanın ve muhakeme yapabilmenin çok daha önem arz ettiğini bilmek gerekir.
“Ben neden sevilmiyorum?” sorusunun cevabını öğrenmek istiyorsanız “Neden sevilmiyorum?” şeklinde sürekli sorgulayarak kendinizi mağdur ve ezilmiş hissetmektense şu şekilde düşünmelisiniz: Siz karşılaştığınız her insanı şu anda seviyor musunuz? Herkes sizi sevmek zorunda mı? Siz herkesi sevmek zorunda mısınız? Gerçekçi bir şekilde düşünerek muhakeme yeteneğinizi de ortaya koyarsanız “Hayır, kimsenin böyle bir şeye ihtiyacı yok.” dersiniz.
Mesela Türk kahvesini kimisi sade içer, kimisi orta kimisi ise şekerli içer. Sade kahve tercih ediyor olmak orta ya da şekerli kahve içilmez demek değildir. Bunu içenler sevilir ya da sevilmez, iyidir veya kötüdür gibi kategorize etmek mümkün değildir. Bu tercihi yapıyor olmak kimseyi kimseden üstün yapmaz. Bu sadece bir seçimdir ve herkesin seçimleri farklıdır. Hayatta bazı konularda tek bir gerçek yok ya da tek bir doğru yoktur, tercihlerimiz vardır.
Siz nasıl ki herkesle konuşmak, herkesle oturmak istemiyorsanız ve bunu normal buluyorsanız başka insanlar da aynı şekilde sizinle kurduğu iletişimde bu özgürlüğe sahiplerdir. “Neden sevilmiyorum?” duygusunun etrafında sürekli olarak dolaştığınız zaman bu duygudan bir an önce kurtulmak istersiniz. Gelin, bu duygudan kurtulabilmek için neler yapılabilir bakalım.
Psikolog Tuba Dadaşoğlu
Ne Yapabilirim!
- Aslında “Ben neden sevilmiyorum?” sorusunun nedeni kendinizi sevmiyor oluşunuzdan kaynaklanıyor. “Ben kendimi seviyorum ama başkaları sevmiyor” cevabını çevremizde çok da duymuyoruz. Bir kişi gerçekten sevilmediğini düşünüyorsa kendisini sevmediğindendir. Kendimize yeterince sevgi vermediğimizde dış dünyanın da bize yeterince sevgi vermediğini düşünürüz. “Neden ben?” “Neden sadece benim başıma geliyor?” gibi soruları da kendimize sorabiliriz. Bunun da kökeni yine kendimize yeterince değer vermediğimizden kaynaklanıyor. Sevgi açlığı ilk önce kendi kendimizi doyurmamız gereken bir açlıktır. İlk olarak kendimizi sevmeliyiz ki başkaları da bizi sevsin. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edip o şekilde kendimizi sevmeye çalışmalıyız.
- Şunu kendimize hatırlatmalıyız: İnsanlar beni sevebilir. İnsanlar beni sevmeyedebilir. Ben insanları sevebilirim bazen bazı insanları sevmeyedebilirim. Herkes herkesi sevmek zorunda değil.
- Eğer gerçekten sevilme noktasında her kurduğunuz ilişkide ciddi bir problem yaşıyorsanız demek ki kendinizle alakalı eksik yaptığınız veya insanlara hissettirdiğiniz belli birtakım şeyler var. Sınırlarınızı çizemiyorsunuz. Hayır diyemiyorsunuz. Karşı taraf ne söylerse ona uyum göstermeye çalışıyorsunuz. Fazla fedakar oluyorsunuz. Fedakar davranma davranışının sebebi aslında karşınızdaki kişiden onaylanma ve sevilme ihtiyacı duymanızdır. Eğer ki kişinin bu gayreti, karşısındaki kişi tarafından anlaşılmaz ve umursanmazsa kendisini derin bir üzüntüye bırakır. Kurduğunuz ilişkilerde dengeyi tutturamıyor ve sonrasında “İnsanlar neden beni sevmiyor?” sorusunu kendinize çok sık sorduğunuzu fark ediyorsanız yüksek ihtimal ile bu kendinize saygı duymuyor oluşunuzdan kaynaklanmaktadır. Kendinize yeteri kadar değer vermiyorsunuzdur. Hayatınızda dengeyi oturtturamamışsınızdır. Fazla fedakarsınızdır. Sınırlarınız yoktur. Bunların hepsine bakıldığında “Ben neden sevilmiyorum” sorusunun cevabı çok aşikar bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Kendinizi bu noktada güçlendirmek için elinizden geleni yapmalısınız.
- Sevilmek için önce iyi bir diyalog kurmayı öğrenmeniz gerekiyor. İlişki kurmaktan kaçınmamalısınız. Hep karşınızdaki kişiden adım beklememelisiniz. Biri size selam vermiyorsa siz selam vermelisiniz. İlişki kurma noktasında sürekli karşı taraftan bir şeyler beklediğiniz zaman o zaman ilişki kuramayacağınız için ortada sevilme ihtiyacı da doğmayacaktır. Karşı taraf ısrarla sizinle iletişim kurmak istemiyor ya da her seferinde sizden bir adım bekliyorsa o zaman aranıza mesafe koyabilirsiniz. Kişi sınırlarınızı çok zorluyorsa ilişki kurmak zorunda değilsiniz. Bu gerçeği unutmayın. Hayatta kaskatı kurallar yoktur. Her şey olabilir ancak önce deneyin. Deneyimlenmemiş bir hayat yaşanmamış bir hayattır. Eğer birçok şeyi deneyimlemiyorsanız, sürekli karşı taraftan bir beklenti içerisinde iseniz ne yazık ki sevilmeyi de değer görmeyi de beklemeniz çok da sağlıklı değildir.
- Alanında uzman bir psikolog ya da psikiyatristten yardım isteyebilirsiniz. Alanda uzman olmayan biriyle çalışmaya kalkmayın. Eğer ki böyle bir şeye kalkışırsanız sorunlarınızın daha da kötüye gideceği düşüncesine kapılabilir ya da artık sorunlarınızın ne yaparsanız yapın bir çözümü olmayacağı düşüncesine kapılabilirsiniz.
- Kendinize yapmaktan zevk aldığınız ya da başarılı olduğunuz bir alanda uğraş bulun ve ona vakit ayırın. Başarılı olduğunuzu fark ettikçe kendinize güven duyacak ve kendinizi sevmeye başlayacaksınız.
- Yaşadığınız her olumsuzluktan ne kadar kötü bir insan olduğunuzla ilgili bir pay çıkarmayın. Herkesin yanlışlarını görmezden gelip kendiniz hata yaptığınızda demir parmaklıkları çekip kendinizi cezalandırmayın. Her insanın olduğu gibi sizler de hata yapabilirsiniz çünkü insansınız. Her şeyden önce ilk olarak kendinize şefkat duymakla başlayın.
Kendiniz olma yolunda sakın vazgeçmeyin. Bazen sizi tercih edebilirler bazen tercih etmeyebilirler. Aynı haklara siz de sahipsiniz. Bu dert edilecek bir şey değil çünkü bunların hepsi hayatın içinde vardır ve son derece normaldir.
Kalabalıklar Arasında Yalnız Hissetmek
İnsan doğası gereği sosyal bir canlıdır. İnsanı ilişkiler kurmaya, sevmeye, paylaşmaya açıktır ve muhtaçtır. Yalnızlık hissi kısa süreli kişiye huzur verse de uzun vadede kişiyi derin depresyonlara sürükleme potansiyeli taşır. Kalabalıklar içinde yalnız hissetmekse çağımızın yeni sorunu denebilir. Artan nüfus, kentleşme, dijitalleşme derken insan kalabalığını çok oldu sohbetin ve iletişimin azaldığı ya da sanallaştığı bir döngüye girdik. Zamanında Küçük Prens de dememiş miydi kalabalıklar içinde de yalnızdır insan diye.
Kalabalıklar içinde yalnız hissetmenin kökeninde kendini bulunduğun ortama ait hissetmemek bulunabilir. Kişilerin eğitimleri, görgüleri, ekonomik düzeyleri, geldikleri aile yapıları birbirinden farklı. Gelişen dünya ile bu farklı kişilikler artık bir arada yaşama imkanına sahip. Bir arada yaşayan bu kişiler aynı ortamda bir kalabalık oluştursalar dahi kendilerini o ortamın içine dahil hissedemeyip konuların sohbetin dışında kalmış gibi hissedebilirler. Bir süre sonra bu kişilerde bir iç huzursuzluk, ortamdan uzaklaşma isteği ortaya çıkabilir. Kalabalıkların içinde kendini yalnız hisseden kişiler kendilerini gerçek bir yalnızlığa hapsederler.
Kalabalığın içinde kendini yalnız hisseden kişiler için atılacak en iyi adım kendilerini kötü hissettikleri ortamdan uzaklaşmak. Bu bazı zamanlarda iş ortamı bazı zamanlarda bir arkadaş grubu ya da aile ortamı olabilir. Önemli olan ortamı değiştirmek biraz nefes alabilmek. Uyumlu olmak ve sabırlı olmak önemlidir bu süreçleri atlatmak noktasında ama yapılan çalışmalarda en etkili yöntemin iletişim olduğu gözlemlenmiştir. Sağlıklı bir iletişime geçmeden önce kişi kendini tanımalı ve kendini iyi analiz edebilmelidir. Kendi kişisel özelliklerinin, karakterinin bu durum için bir belirleyiciliği ya da tetikleyiciliği var mı bunu düşünüp analiz edebilmek bu noktada kritik önem taşımaktadır. Sonrasında kendini dışlanmış soyutlanmış hissettiği ortamdaki kişilerin bu durumu tetikleyip tetiklemediği gözlenmelidir. Son aşamada ise ona destek olabileceğini düşündüğü bir arkadaşı, eşi aile bireyi ya da bir danışman ile bu konuyu paylaşmalı ve destek istemelidir. Bu konuşmalar esnasında kendini iyi ifade edebilmesi kişinin iyi anlaşılabilmesi adına kritik önem taşır. İletişimin en önemli işlevi budur. Kişinin iletişim kurarak bu yalnızlık hissinden kurtulması mümkündür. Sadece bu hissiyatı yaşarken yalnız olmadığını onun gibi birçok insanın hayatında birçok defa böyle hissettiğini bilmek onu rahatlatan güçlü bir argümandır.
Kalabalığın içinde yalnız hisseden kişilerden biri sizseniz öncelikle sakin olun. Sorunun kaynağını kendi içinize dönerek bulmaya çalışın, bu duyguları hissettiğiniz ortamların diğer ortamlardan farklarını gözlemleyin, sizi kışkırtan bu duygunuzu tetikleyen durumları ve kişileri analiz edin. Bütün bunlardan sonra bu durumu paylaşmaktan çekinmeyin kendinizi daha da yalnızlaştırmak soyutlamak yerine bu durumu paylaşın, konuşun. Bu durumu sadece sizler yaşamıyorsunuz bunu unutmayın. Çözümsüz bir sorun değil bunu göz önünde bulundurmayı unutmayın, kendinizi sevin ve kendinize güvenin. Ruhunuzun güzel hisler ile dolmasını dileriz.